Ben çocukken babamın bi reno11 i vardı. Flash s olan. Hani şu uçan tabut. Ailecek her hangi bir yerlere giderdik.
Turan Çelik - Anlıma Yazılmış Bu Kara Yazı 3.413 izlenme. Beş Aylık Bebek Güler Mi 2.691 izlenme. Yağmurlu gecede gülperi. Yağmurlu gecede gülperi bambaşka bir film. Yağmurlu gecede gülperi. Yağmurlu gecede gülperi sizi alıp başka yerlere götürecek. Sosyal medyada tanıştığı sevgilisini görmek için annesinden habersiz Ankara’dan İstanbul'a gitmeyi planlayan Ezgi ve en yakın arkadaşı Didem.
Ben ufaktım daha o zamanlar. Arabanın farları göstermezdi. Silecekleri iyi temizlemezdi. Ön camı buğu yapardı babam bezle silerdi.
Sis çökerdi sis farları çalışmazdı. Binbir badireye rağmen hep menzile ulaştık. Bizi bi şekilde hep ulaştırırdı babam. Bir gün böyle bir havaya denk geldim. Bindiğim aracın modeli yüksekti.
Farları aydınlatıyordu. Camları buğu yapmıyordu. Sisleri de vardı. Üstelik çalışıyordu. Balıkesire girerken yada çıkarken olması lazımdı.
Izmire gidiyordum. Saat 3 veya 4. Yağmur kıyamet gibi yağıyordu.
Birde sis indi ama sis değil sanki bulut yere indi. Görüş mesafesi en fazla iki metre.
Yağmurlu Gecede Gülperi
Tek başımaydım. Taşıdığım bir ekstra can yoktu. Kendi canımın da pek önemli olmadığı dönemlerdi. Gerçekten korktum. Ilerledikçe daha fazla korktum. Korkunca düşündüm.
Arabanın arka koltuğunda ortada otururdum. Kollarımı da ön koltuklara atıp yola bakardım. Hiç bir şey göremezdim. Muhtemelen babamda göremezdi. Vitesi düşürdüm.
Düşürdükçe düşürdüm. En sonunda bi benzinliğe girdim.
Belki biraz ağladım. Korktuğum için değil. Aklıma gelenler için. Boşa harcadıklarım için. Ihanetim için.
8:45 vapuru iskeleden kalktıktan sonra, uzak şimşekler yakınlaşmaya başlamıştı. Anadolu sahili bir ara gözden kayboluverdi. Yağmur, projektörün önünde, birtakım hendese-i musattaha şekilleriyle beyaz ve keskin kaynaştı.
Kanepede üstüne başına yağmur sıçrayan, uzak ve puslu ışıkların yandığı evleri düşündüğü pek anlaşılan bir adam, yerinden bir iskeleyi kaçırıyormuş gibi aceleyle kalktı. Projektörcünün yanına doğru ilerledi. Projektörcünün üstünde kolları boşta sarkan eski bir muşamba vardı. Sırtı kamburlaşmıştı.
Yanma sokulan adama başını çevirip baktı. Yüzünü tekrar projektörün, şimdi yalnız birtakım münkesir, müstakim ve muvazi hatlardan başka bir şey göstermeyen ışığına çevirdiği zaman, kendisine laf söylenebilir bir adam yüzü görmüş zannettirecek bir halle: —Müthiş yağmur, dedi. Öteki: —Ben önümüzde bir şey göremiyorum Ya siz?
—Sis var, dedi. Yağmur da fazla, bir şey görünmüyor. —Kınalı daha uzak mı?
—Yakın olmalı ama, bir şey göremiyoruz ki Projektörü sağa sola çevirdi. Kendisi döne döne uzayan bir dumandan başka bir şey görmüyordu.
Yanındaki adam ise o hendesi şekilleri seyrediyor; sonra denizin yırttığı dalgaların beyaz uçlarını görüyordu. —Devam etmez ama dedi projektörcü. —Bu havada iskeleye nasıl yanaşır?
Kaptan alışıktır. Hem biraz sonra ışıkları görünür. —Böyle devam ederse yine gözükür mü?
Yağmurlu Gecede Gülperi Izle
—Yirmi beş metreden bir şeyler gözükür —Ya! Görürüz demek.
O halde mesele yok. Korkacak bir şey yok. Ben şimşekten korkarım; Allah esirgesin! —Vapurun paratoneri yok mudur?
Şimşek çeken aleti? —Siperi saika mı? Bu vapurlarda yoktur o Büyük yolcu vapurlarının birkaçında olacak. Hepsinde yoktur ya! Yağmur birdenbire hafiflemişti. Projektörcü: —Sağanakmış, geçti, dedi.
Kınalı, bir mil uzakta, kocaman, hafif ışıklı bir böcek, bir devasa böcek halinde yatıyordu. Projektörcünün yanındaki adam Kınalıada’yı gece vakti niçin bir böceğe benzettiğinin sebebini aradı. Bir türlü bulamadı. Balığa, ejderhaya, timsaha pekâlâ benzetilebilirdi.